Şirketlerde çalışan mutluluğu denince akla hemen İnsan Kaynakları Departmanı gelir. Mutsuz çalışanların çoğunlukta olduğu şirketlerde başarısızlık İK’ya fatura edilirken, çalışan mutluluğunun sağlandığı şirketlerde ise bu durum sadece İK’nın görevini yerine getirmesidir. Normal şartlarda bir çalışanın işe geliş-gidiş saatleri dâhil haftada 50 saatini işe ayırdığını varsayalım. Bu durumda çalışanın iş dışı faaliyetler için haftada kendisine kalan zaman 118 saattir. Birlikte düşünmeye devam edelim. Haftada iş ile ilgili faaliyetlere 50 saatini harcayan ve geriye kalan 118 saatini de iş dışındaki faaliyetler için harcayan bir çalışanı, sadece iş yerindeki İK uygulamaları ile mutlu etmek mümkün mü? Bunu anlayabilmemiz için önce iş gücümüzü oluşturan çalışanların yaşadığı iklimi mercek altına almak gerekmektedir.
Geçtiğimiz günlerde BBC’de yayınlanan bir habere göre ABD’li araştırma şirketi GALLUP’un hazırladığı 148 ülkeyi kapsayan küresel mutluluk endeksinde Türkiye, Bangladeş ve Sırbistan’la birlikte sondan üçüncü oldu. 153 bin kişiyle yapılan mülakatlar sonucunda hazırlanan araştırmayı yeterli bulmayıp farklı araştırmaları incelediğinizde durumun pek de iç açıcı olmadığını görüyoruz. Örneğin; İsviçre merkezli WIN/GALLUP şirketinin 2014 yılı sonunda 65 ülke arasında yaptığı araştırmaya göre ise Türkiye 56. sırada. OECD’nin 2013 yılına ait yayınladığı verilere bakıldığında ise durum daha da vahim. OECD’nin 11 değişik kriteri dikkate alarak hazırladığı “Daha iyi yaşam endeksi”, diğer adıyla mutluluk liginde 36 sanayi ülkesi arasında Türkiye son sırada. Örnekleri çoğaltmak mümkün ancak hangi araştırmayı incelerseniz inceleyin sonuç değişmiyor. Dünyanın en mutsuz insanlarının yaşadığı ülkelerden birinde yaşıyoruz; gerçeğimiz bu.